23 Kasım 2014 Pazar

Erkek Gömleği diktim.

Merhaba arkadaşlar. Bugün milli oluşumu kutluyoruz. Uğraşmadığım bir erkek gömleği kalmıştı. Sonunda ona da el attım. Yarım yamalak da olsa ortaya çıkardım sonunda. 














Modelim 2012 yılı Aralık burda'sından. Dergiyi alıp da içinde dikebileceğim bir şey yok dediğim bir dergiydi bu. Yine de aldığıma değdi. Baktıkça da dikmeyi düşündüğüm yeni şeyler göz kırpıyor bana. Maceranın başlangıcı hepinizle aynı. Evin reisi artık söylenmeye başlar. Yok dağınıklıkmış, yok boşuna vakit kaybıymış, kendisine ne faydası varmış...
Sonuçta biz de ortamı sakinleştirmek için bir sus payını eşcağazımıza vermek zorunda kaldık.














Amaan, ne huzurlu bir dikiş seansı yaşadım anlatamam. Benimle sorunlar arasında tatlı bir set oldu sağolsun. Ben de sukûnet içinde makinemin tatlı tıkırtılarını dinleye dinleye hafta sonumu yaşadım.














Resimlerde çıkmamış ama kumaşımın rengi tatlı bir su yeşili. Kendim için almıştım. Kloş etekli bir yaz elbisesi dikmek için. Yumuşak bir keten. Duru bir renk. Büyükler derler ya kime niyet kime kısmet. Ne yapalım bağrımıza taş bastık. 














Bakalım kumaşın devamını bulup da hayalimdeki elbiseye kavuşabilecek miyim? Hiç sanmıyorum. Olsun. Ne yapalım. Erkek gömleği için en uygun elimdeki kumaş buydu. 














Önündeki patı düzgün yapamadım. Zaten başlarken içimdeki bir his yapamayacağımı söylüyordu. Ses mi haklıydı, ben mi ayıp olmasın diye sese uyup beceriksizlik gösterdim bilemem. Sonuçta ön patında hatalıyım.














Kolların patı yakaya göre daha iyi oldu. 














Yakayı göstereyim size. Biraz daha düzgün dikebilseydım, göze daha güzel gelirdi. Neyse ki uzaktan çok kötü durmuyor.
Gömleğin tarzı da güzel aslında. Arka biraz uzun.Kenarları becerebildiğim kadar yuvarlak. Sadece düğmeleri kaldı. Kendime dikerken daha gözü kara oluyorum. Ama ailemden de olsa başkasına dikerken bu çekingenliğim yüzünden yapmadığım hataları da yapıyorum. Eğer giyilecek birşey ortaya çıkaramadıysam, bu sayfaya eklemek de olmuyor. Sessizce arkadaşlarımın sayfalarında dolaşıp haftayı bitiriyorum. 

Bu hafta size merhaba diyebildiğim için mutluyum. Sizin fikriniz ne? Önündeki patın yapımına ait pratik fikirlerinizi merakla bekliyorum. İyi haftalar.

13 Kasım 2014 Perşembe

Bir Elbise Daha Diktim.

Günlük hayatımda elbise giyen biri değilim. Seksenlerin, doksanların gençliği olarak özellikle kot pantolon, üzerine oduncu gömlek orta yaşlarıma kadar favori giysim idi. İş hayatı mecburiyeti olmasa etek bile giymezdim ya. Zaten pantolonu serbest bıraktıkları an bütün eteklerimi de dağıttım. Ama seneler beni olgunluk çağlarına ulaştırınca bir hanım teyze profilini oluşturmak elzem oldu. ( ya da ben öyle bir psikolojiye saplandım) Neyse lafı uzatmayalım. Paylaşacağım projem ( giyip giymeyeceğimi bilmeden) bir elbise oldu.














Mankenin üzerinde çok dominant, etkili duruyor değil mi? benim karakterimde olmasa da sadece bu duruş cezbetti beni. Model Ağustos sayısından.














Bu model için kumaş almak yerine, evdeki parça kumaşları kullandım. Biraz dolabım rahatlasın, yeni güzelliklere yer açılsın diye uğraşıyorum aslında. Diktikçe, modellere ufak tefek farklılıklar katmaya çalışmak da hoşuma gitti. Aslında bu iki kumaş farklı cinsler. Sadece renk uyumları tutunca projem için seçildiler:))














Her ne kadar modelde olmasa da bence biye ile kol ve yakasını çevirmek de gözüme hoş göründü.














Etekte zorlandım. Ama dikişi için değil. Kumaşı yetirebilmek için. Karelerini denk getirelim derken kumaşı eksilttik mecburen. Olsun. diktiğimi bilmeyenler konfeksiyon nazarıyla bakınca hatalarını araştırmıyorlar. Onun için diktim demiyorum zaten:)))














Bu defa gizli fermuarı daha düzgün diktim. Hem de normal fermuar ayağıyla. Meğerse ben dikmem gereken yeri bilmiyormuşum. İşte böyle dişleri parmağımla ( o görünen parmak da benim) açtırıp, dikmek gerekiyormuş. Öyle böyle değil resmen iyice açtırıp, tam kıvrılan yerinden iğneyi batırmak gerekiyormuş. Bu defa diğerlerine nazaran çok daha muntazam bir fermuar dikişi gerçekleştirdim.














Elbette tecrübeli arkadaşlar için yeterli bir başarı olmayabilir. Ama ben neredeyse Arşimet gibi sokağa fırlayıp önüme gelene fermuar dikişimi gösterecektim. öyle heyecanlandım yani:))














Işıgı da nasıl parlatmışsam. Aslında ışıktan değil, elbisemin ışıltısı göz alıyor.:)) Ben elbise diyorum ama bu kıyafeti jile tarzı giymeyi düşünüyorum. İçine balıkçıllar, gömlekler falan. 
Bel çizgisi biraz aşağıda, düşük bel gibi bir duruşu var. Boyunu diz hizasında bitirdim. Zaten kalıp kisa beden için olunca kalıpta hiç oynama yapmadım. Bu çalışmamı hafta sonu bitirmiştim. Ama bir türlü bloğuma giriş yapamadım. Kısmet bugüne imiş. Yarın da cuma olunca, kıyafetimin görücüye çıkışını pazartesi olarak planlamaktayım. Kolay, basit, temiz bir çalışma oldu. Sizce nasıl gözüküyor? 




1 Kasım 2014 Cumartesi

Cumhuriyet Haftası Aile Etkinliğimiz

Merhabalar. 29 Ekim Cumhuriyet bayramımızı geride bıraktık. Akşamında çocuklarıma bildiğim bazı kahramanlık hikayelerini anlatmak istedim. Benim hâlâ hatırlarken yüreğimin coştuğu hikayeleri çocuklarım bir kayıtsızlıkla, "sussa da filmi seyretsek" bakışlarıyla dinleyince doğrusu içime dokundu. Nasıl bir gençlik yetişiyor bu ülkede endişesine düştüm. Bu ülkenin bedelini nasıl ödedik, tekrar tekrar da aynı bedeli defalarca ödediğimiz halde, gençliğin sadece üstünde yaşadığımız bir toprak parçası nazarıyla vatan bilincine ulaşamadığını düşündüm. ( Belki abartıyorum. Ama bu lakayt bakış açısı ile toprağımıza gereken değerin verileceğini düşünmüyorum.)

Ankara'nın göbeğinde yaşasak da kurtuluş savaşı anılarının korunduğu yerlere çok yakınız. İmkanımız varken hadi dedim. Polatlıya gidelim şehitliği ziyaret edelim. Vee... zorla da olsa yola çıktık:)))

Temelliye varmadan, Alagöz Karargahı müzesi tabelalarını görünce direksiyonu tabelanın işaret ettiği yöne kırdık. 1921 yılında Ağustos-Eylül arasında 22 gün süreyle Atatürk'ün konakladığı ve Sakarya Meydan Muharebesinin büyük bölümünü planladığı bu evi ziyaret ettik. Çok güzel bir şekilde restore edilmiş ve Anıtkabir komutanlığına bağlı olarak müze haline getirilmiş bu evde, Atamızın merdivenlerden koşarak indiğini, çalışma masasının başında, harita üzerinde saldırı planlarını hazırladığını hayal etmek ne büyük bir heyecan.














Müzeyle ilgili pekçok bilgi bulabilirsiniz. Benim dikkatimi çeken şey, çatısındaki bu tavus kuşu süslemesiydi. Yine içindeki odalarda da tavus kuşuna ait süslemeleri görünce, müze ilgilisine sordum. Meğer o zamanlar soyun devam etmesini temsil edermiş. İçini de anlatmak isterdim ama gözünüzle görmenin yerini tutamaz. Burada ayrıntılı olarak bilgi mevcut yine de.




 Polatlı şehitler abidesini ise hatırladığımdan daha farklı buldum. Çok daha güzelleşmiş ve kapsamlaştırılmış. Mehmetçik anıtının altını müze olarak düzenlemişler. Ayrıntılı bilgiler internette mevcut olduğundan detaylara girmiyorum. Ama ilk anıtı da bayrağımızla beraber göstermek istiyorum.

Bu anıt ve daha fazlası için buraya bakabilirsiniz.
Bir kare de Sakarya Şehitliğinden göstermek istiyorum.

Şehitlikte onarım ve güzelleştirme çalışmaları vardı. Kenarda görülen pril o sebeple orada:))) 
Bu da Şehitliğin hemen içindeki anıt. Burası temsili bir şehitlikmiş. Vatan toprağına karışmış, kabri belirsiz, ismi belirsiz şehitlerimizin gıyaben kabirlerini temsil ediyor. Yine de bir fatiha okuyup öyle ayrıldık. Bunların dışında Gazitepe, Kartaltepe ve Dua tepe yi de görmeyi çok istiyorduk. Ama artık güneş erken batıyor ve bizim çok az bir zamanımız vardı. Bir tercih yapmak zorundaydık. Sadece bir tepenin ziyaretinde bulunup dönüşe geçmemiz gerekiyordu. Kısa bir araştırma yaptık. Bu tepelerden, savaşın en şiddetli cereyan ettiği tepeyi seçmek, savaşın şiddetini ruhumuzla burada hissetmek istiyorduk. Dua tepeyi önerdiler. Vakit kaybetmeden kalan vaktimizi Duatepe' de harcamak üzere yola çıktık.

Hemen Duatepe'nin girişinde, Başkomutanın, savaşın her karesini izlediği, hafızalarımızdaki resmini temsil eden bu anıt karşıladı bizi.

Atatürk'ün gözünden bakmaya çalıştım burada. Bulunduğu yer öyle stratejik bir nokta ki, önünde uzanan uçsuz bucaksız araziyi, bir taşını bile gözden kaçırmadan izleyebilir insan. Bu meydanda kurşunların havada uçuştuğu, sonbahar rüzgarında dökülen yapraklar gibi her dakikada, orada ya da burada bir bedenin toprağa düştüğünü düşlesenize. İliklerime kadar titredim. Şiddetle esen rüzgarın uğultusunda, derinlerden gelen güllelerin ıslığını, nidaları göklere yükselen şehitlerin fısıltısını duydum sanki. İçime işleyen, ruhumu üşüten bu anı anlatamam size. Mutlaka gidip görün.

Şu anıttaki heybeti hissedebiliyor musunuz? Arkamı döndüğümde, sanki savaşın kaderini belirleyen komutanların göklerden yere indiğini, ruhlarının çevremde dörtnala dolaştığını zannettim. Uzun uzun anıta yüklenen anlamları anlatmak yerine, alandaki dehşetin manayla birleştiğinde, yüreğimde doğurduğu heyecanı anlatmak isterdim ama kabiliyetim yetmez.
Elbette bunda, havadaki kasvetin de payı büyük.

Bir de alanda temsili olarak oluşturulan mevzii ler var yaa... Resmen şimdi bir mehmetçik fırlayacak da elinde süngüsüyle bayırdan aşağa koşarak düşmana saldıracak gibiydi.

İşte böylesine etkileyici bir yerdi Duatepe.

Gün bitip de evimize doğru yola çıktığımızda çocukları bilmem ama, benim içimdeki birşeyler, bu şanlı atlar gibi şahlanmıştı.

Yarın evimin haftalık işleriyle uğraşmalıyım. Dikiş projemi yetiştirebileceğimi sanmıyorum. Paylaşabileceğim yeni bir günümde yeniden buluşmak ümidiyle.Düşüncelerinizi paylaşırsanız sevinirim. Mutlu akşamlar.