17 Nisan 2013 Çarşamba

HEVESLE KALKTIK AMA BAŞIMA GELENLER

Bloglarda gördüğüm birbirinden güzel el yapımı ürünler, insanı dürtükleyen birbirinden güzel fikirler ve onlardan ayırıp kendime diktiğim gözlerimin yaşadıoğı hayal kırıklığı; sonunda bana da bu bloğu açtırdı. O cepheden fark ediliyor mu bilmem, ama nice zaman sonra iki tuşa basıp da birşeyler yazmaya başladım. Ame ne yazayım. Felsefe desen sıkıcı, e çok marifetim de yok, hayır param olsa iki yer gezip resimlerini koyacağım. Ama o da yok...

Neyse, açmış bulunduk bir kere maksat dostlar alışverişte görsün diyeceğim ama, hiç kimseye söyleme cesaretim de yok. Ne olur ne olmaz. Gerçi olacak bişey de yok. Zaten bu gidişle bloğumda bişey de olmayacak.

Kısacası pek çok arkadaşda ( ki arkadaş olsam mutluluk duyacağım) gördüğüm gibi uzman olabileceğim, üzerine yoğunlaşabileceğim bir alan yok. Deyimin tam manasıyla "her telden, gönül dilinden" diye yola çıktık.

Neyse, iyice de boş sayfalar olmasın diye şöyle bir geçmişimi karıştırdım. Ben diyeyim 20, sen de 20 bucuk sene önce bir iki aylık bir dikiş kursu denemem elime geldi. "Hakkaten" dedim. Sonradan da ara ara uğraşıp, nihayetinde kayınvalidemin 45 senelik makinesi de terk-i diyar edince kaldırıp çekmeceme tıktığım bir dikiş deneyimim var dedim kendi kendime.

Bir iki bişey de diksem olsun hem bana bir hedef, hem bir uğraş. Belki beceririm de.

Ben de gidip aşağıda her genç kızın rüyasını aldım. Bişeyler de diktim. Ama meğerse bu zetina değilmiş. Yuki markasının bilmem ne modelinin modifiye edilip, zetinanın adından faydalanan hilekarın biriymiş. 3. ncü haftamı doldurdum uğraşırken. Ayy, makineyi hatırlayınca afakanlar bastı gene gidip biraz sakinleşeyim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ne düşündüğünüz önemli