18 Eylül 2013 Çarşamba

Ahmet Ümit

Bir süredir Ahmet Ümit’in kitaplarını okuyorum. Yazdığı romanlarındaki olaylardan çok, karakterlerine yüklediği anlamlar ilgimi çekiyor doğrusu. Agahta’nın Anahtarında önce olay gerçek mi, diye düşündüm. İlk okuduğum kitabıydı ve bütün okuyucular gibi sadece olaya kilitlenmiştim ben de. Daha sonra sis ve gece geldi. Kahramanın Mine’yi çılgın gibi araması biraz gözlerimi karaktere doğru yöneltti. İnsanın kıymet verdiği şeylere zarar vermesi. Üzerinde düşünülecek bir konu aslında. Ama bu kitapta benim asıl ilgimi çeken şey, yaptığı şeyi bilmeden yapması ve hep kendisi dışında bir suçlu araması. Daha sonra yeni kitaplarından biri olan Sultanı öldürmek romanını okuyunca hep aklımın bir köşesinde sis ve gece durdu. Sultanı öldürmek kitabında ise okuyucuyu alıp bambaşka koridorlarında dolaştırmasını önemsemiyorum bile. Ama buradaki kahramanın da yapmadığı halde yaptım zannederek yeni tavırlar üretmesi. Bu kitap da bu yönden ilginçti. İkisi de olabilir mi? Evet olabilir. Her anımız zaten önem derecesine göre küçüklü büyüklü yaptım deyip yapmadıklarımız, ve yapmadım deyip yaptıklarımızla dolu.




Bunca şeyi niye anlattım. Bu kendime notlar.

Niye aklıma geldi şimdi?

Çünkü yeni bir kitabını daha okuyorum. “İnsan Ruhunun Haritası”

Yeni okumaya başladım. Ama başımı satırlardan her kaldırışımda sanki bir yaşadığımın daha derinliklerine iniyormuşum gibi hissediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ne düşündüğünüz önemli